22 Aralık 2015 Salı

Hayat ve kaçırdıklarımız..

Hayatın telaşı ve akışı yüzünden kaçırdıklarımız;


  1. Ailemiz; Annemiz, babamız, eşimiz, çocuklarımız, onlar hayatın içinde bize en yakın olan kişiler. Ama çoğu zaman en güzel anları hayatın koşuşturması yüzünden onlarla doyasıya yaşayamıyoruz. Çocuklarımız büyüyecek, anne-baba bir gün göçüp gidecek ve içimizde hep bir pişmanlık kalacak keşke biraz daha birlikte olsaydım diye.
  2. Güzel anlar; galiba  en çok kaçırdığımız ve yaşamayı unuttuğumuz anlar bu anlar. Çoğu zaman güzel bir anın değerini bilemeyiz. Halbuki elimizde hep şimdi vardır. Ama beyin bize geçmiş ve gelecekte varmış gibi gösterir. Ama geçmiş çoktan elimizden uçup gitmiştir. Gelecek ise tamamen bir sır perdesi arkasındadır. 
  3. Sohbetler; sanırım bu söyleyeceğime herkes katılır. Artık kimse gerçek anlamda birbiriyle sohbet etmiyor/edemiyor. Hayat geçerken tek başına bir telefon veya bilgisayar arkasında geçip gidiyor artık. Arkadaş toplanmalarında bile belli bir müddet sonra sohbet tıkanır ve kafalar telefonlara gömülür oldu. Halbuki sohbetler harikadır. Güzel dostlarla yapılacak bir sohbet hiç bir şeye değişilmez. 
  4. Hayatın kendisi; belki bundan beş yıl veya 10 yıl sonra hatta yarın yok olacaksınız. Yaşamayı sevin, akışına bırakın ve huzura teslim edin kendinizi. Hayat gerçekten siz farkındalıkla yaşayınca güzel. Bir çiçek görünce koklayın, gülme fırsatlarını kaçırmayın, tanımadığınız kişilerle selamlaşın ve hayatın farkında olun. 
  5. Mutluluk; aslında en çok unuttuğumuz ve en çok aradığımız şey  mutluluk. Ama mutlu olmak için farkında olmak gerekiyor. Hayatın ve akışın farkında olan kişi mutlu olur. Mutluluk biz orada olmadığımız için bizi bulamıyor. Orada, yani şimdide ve anın içinde...

Ama unutmadığımız şeylerde yok değil; dizileri, sabah programlarını, abuk-sabuk yarışmaları asla kaçırmayız...



                                                                                         "Sizde fazla mavi var mı, fazla bir gökyüzü,                                                                                     fazla bir cumartesi, fazla bir gülüş? 
                                                                                  Sizde fazla bir hayat var mı? " 
             
                                                                                                                    - Haydar Ergülen 

7 Aralık 2015 Pazartesi

"Kış"ınıza özel beş kış şarkısı tavsiyesi...



Bir çoğumuza göre kış mevsimi hükmettiği soğuk ve getirdiği hüzünler açısından pek sevilmeyen bir mevsimdir. Genelde evinde pek oturmayıp dışarıda vakit geçirmeyi seven deli dolu insanlar açısından bu durum böyledir. Öte yandan da çoğu içine kapanmış, kendi halinde yaşantı sürdüren insanlara göre de kış tam bir sığınak görevi görür. Yalnızlıklarını, duygularını paylaşabileceği bir dost bir sevgili işlevi görebilir. Sokakların samimiyetsizliğine adım atmayıp evinde debelenmeyi seçen insanların böylelikle sevdikleri kış parçaları da mevcuttur. Günlük sorumluluklarından sıyrılıp kendine vakit ayırmak istediğinde gözü devam etmekte olduğu kitabına ve bu güzel tabloya eşlik edebilecek bir fincan kahveye ve tabi ki de arka fonda "o da olmazsa yapamam" dediği, mevsime ayak uyduracak müziğini de arayabilir. İşte bu anınızda size bu eşsiz düşüncenize bi öneride bulunmak mahiyetinde kendi müzik arşivimden seçmiş olduğum sizin kış şarkınız olabilecek parçaları sizlere paylaşmak istedim. Dilerseniz parçalara bi göz atalım.


1 ) Mor ve Ötesi-Kış Geliyor

Güçlü davul ataklarıyla beraber sıkı bir ritimle başlayıp ara ara güzel arpejlerle( gitarda tellere tek tek basma) süregelen bu eşsiz şarkıda Harun Tekin kış mevsiminde güneşin olmayışını hüzünle karşılar. Mevsimin getirdiği yalnızlık hissine de sözlerinde buna yer verir. Yeni umutların yeni rüyaların, güneşin olmayışıyla solduğunu söyler şarkıda. İlk nakarattan sonraki Kerem Özyeğen solosu da bu hırçın hissi şiddetli bir şekilde tanımlıyor. Solodan sonraki sade arpeje ise diyecek söz bulamıyorum. 

2 ) Radiohead-Go Slowly

İngiliz bir grup olan Radiohead, genelde çoğu şarkılarında insanın ruhsal sıkıntılarından, bekleyişlerinden süregelen umutsuz düşlerden bahseder. Şarkı başladığı ilk saniyeden itibaren içinize bir hüzün yerleştirir. Thom Yorke'un içten ve tiz sesiyle devasa bir esere dönüşmüş olan bu şarkı siz, erken çöken kış akşamlarına sitem halindeyken sizde bir ilaç görevi üstlenebilir.

3 ) Coldplay-Trouble


İşte size gerçek bir kış şarkısı. Radihead'den etkilenmiş olan Coldplay, yine onlar gibi eşsiz bir kış şarkısı yapmaktan geri durmuyorlar. Bu eserin sözlerinde bir örümcek ağına dolanıp sevgiliye ulaşamamaktan bahsedilir. Siz şarkıyı dinlerken bu hüzünlü duyguyu mutlaka hissedeceksinizdir. Girişindeki ve bitimindeki piyano dokunuşları ve döngüsel gitar arpejleri ile devam eden bu şarkı kış günlerinizde dertlerinize derman olabilecek bi konumda görünüyor.

4 ) Sakin-Yağmur Güncesi


Yine Radiohead'den fazlasıyla etkilenmiş bir grup daha. Ülkemizde fazla dinleyeni olmayan, haliyle hak ettiği yerde göremediğimiz Sakin'in ilk ve son albümünden çıkmış muazzam bir parça. Şarkı git gide yükselen gitar arpejleri ve davul ritmiyle başlar ve yine aynı döngüsellikle son bulur. Onur Özdemir şarkısında, Ademden beri süregelen yağmurun hiç dinmeyeceğini söyler. Berbat dost, yalnızlığı, kışa yakışan şarkısında bahsetmekten geri durmaz. Son nakaratı ise "yağ yağmur yağ" şeklinde yalvarışla son bulur.

5 ) Melis Danişmend-Her Şey Normal

Melis Danişmend sanki kış şarkıları için bu dünyada yaşıyor gibi. Daha az renk albümü akustik gitar ve piyanonun ağırlıkla olduğu, davulun ise hiç yer almadığı bir albümdür. Danişmend sözlerinde, hayatta her şeyin normal olduğunu ve sokaklarda cebimizde fazla umutlarla dolaşmamız gerektiğini söylüyor gibi. Elde kahve, kar yağışı ve arka fonda bu şarkı eşliğinde dost yalnızlığınızla baş başa bırakıyorum sizleri. 

3 Aralık 2015 Perşembe

Yalnızlık üzerine..


İnsanoğluna ciddi anlamda zarar veren en amansız hastalıktır yalnızlık. Ona bi yakalandı mı şifa olacak ilacı bulmamız çok zordur. Çoğu insanın sevmediği ve ona yakalanmaktan çok korktuğu bir ruh hali olup, kimi insana göre de bütün güzelliklerden vazgeçmeye değecek kadar eşsiz bir duygudur. Yalnızlık, insanın onu nasıl yaşadığına bakar. Bu bazen hüzünle bazense huzurla olur.

İnsanın okuduğu kitaplarda, takip ettiği şairlerde-yazarlarda ve dinlediği şarkılarda çoktan hazırlamıştır yerini yalnızlık. Ve insan, geri dönülmesi zor bir yola girmiştir böylece. Bağımlısı olduğu bir uyuşturucudur yalnızlık. sabahları çayını demlediği, evden çıkarken bir şey lazım mı diye soran, akşamında ise günün nasıl geçti diyebildiği dostudur o insanın. Hoş kendini mutlu ediyordur bu hal ama ne derece mutlu, işte bu soru kafasını sık sık meşgul eder.

Yalnızlık üzerine bir çok şiirler, şarkılar,yazılar yazılmış ve yapılmıştır. Yalnızlığın değerini insanların pek bilmediğinden endişe eden bir çok şairimiz üstüne basa basa yalnızlık der tıpkı Özdemir Asaf'ın dediği gibi;

" Ötesi var:
   yalnızlık.
   Müziğin bile seni dinlemesidir.
   Yalnızlık insanın kendine mektup yazması
   ve dönüp dönüp onu okuması,
   yalnızlığın da ötesidir."

Size soruyorum " Yalnızlığın da ötesi" ne demektir, var mı bileniniz?
Bu denli bir yalnızlığa sahip başka bir keskin kalem de Oğuz Atay'dı şüphesiz.Kitaplarında, öykülerinde insanın hep kendisiyle konuşma halini ve yalnızlık buhranını işlemiştir. Korkuyu beklerken adlı kısa hikayelerinden oluşan kitabında yalnızlık üzerine şöyle demiştir Atay: "Ben, yalnızlığı istemekle suçlanıp yalnızlığa mahkum edildim. Bu karara bütün gücümle muhalefet ediyorum. Ben yalnızlığa dayanamıyorum, ben insanların arasında olmak istiyorum. İnsanların düşmanlara da ihtiyacı vardır, dostlarının değerini bilmek için."

Şöyle bir toparlayacak olursak, asırlardır yalnızlık üzerine bir çok yazılar, şiirler, makaleler yazıldı. Bir çok önemli grup Sonbaharlarda çıkarmayı planladıkları albümlerinde, yalnızlığa muazzam şarkılar yaptı. Film sektöründe bir çok önemli işler yapmış yapımcılar, "yılın en iyileri" adı altında
oluşmuş türlü sanat ödüllerine, içinde yalnızlığı tema edinmiş filmler yaptılar. Ve bundan sonra yalnızlık, bizim insanımıza sahne alma imkan verdi.

Bizler bunların kimisini okuduk, kimisini izledik, kimimize ise erken çöken kış akşamlarındaki yalnızlıklarımıza döngüsel melodiler eşlik etti. Bu durumdan fazlasıyla zevk alanlarımız olurken, kimimiz ise büyük tedirginlik yaşadık. Her ne yaşıyor olursak olalım bu ruh halinden zevk almaya çalışalım. Çünkü yalnız geldik, yalnız öleceğiz. Geri dönmesi imkansız olan sevgilinin ardından yalnız başınıza saklanacak bir yerler arayacaksınız. Hiç beklemediğiniz bir kaza sevdiğinizi, sevdiklerinizi sizden alabilecek. Her ne olursa olsun yalnızlık bir şekilde size bulaşacak. Bu haliniz sizde ruhsal depremlere yol açmasın. Anı yaşamaya ve bundan keyif almaya bakın. Güneşli günlerimiz bol olsun değerli yalnızlar.





Günün şarkıları : Flört-Yalnızlık Mevsimi
                       


                               Duman-Hayatı Yaşa



 

27 Kasım 2015 Cuma

Hayat...





Hayat;
Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
Güven,mutluluk,şefkattir.
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır

Hayat çetele tutmak değildir...
Hayat;
Seni kaç kişinin aradığı ,kiminle çıktığın ,çıkıyor olduğun veya çıkacağın demek de değildir.
Kimi öptüğün, hangi sporu yaptığın, kimlerin seni sevdiği de değildir.
Hayat, ayakkabıların, saçın, derinin rengi de değildir.
Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğin de değildir.
Aslında hayat; notlar, para, giysiler, girmeyi başardığın yada başaramadığın okullar da değildir.
Hayat; kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
Kendin için neler hissettiğindir.
Güven, mutluluk, şefkattir.
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.
Hayat; Kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir.
Ne dediğin ve ne demek istediğindir.
İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir.
Her şeyden önemlisi hayatı, başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir.
İşte hayat bu seçimden ibarettir.
İnsanların en acizi dost edinmeyen, ondan daha acizi ise dost kaybedendir.

Hayat parçalarını yanlış koyduğumuz kocaman bir puzzle. 


                                                                                            "Hayat çatlak bardaktaki suya benzer.
                                                                                                        içsen de tükenir içmesen de. 
                                                                                              Bu yüzden hayattan tat almaya bak. 
                                                                                                         Çünkü yaşasan da bitecek                                                                                                                                  yaşamasan da. "

                                                                                                           - Neyzen TEVFİK 


                                                                                           

24 Kasım 2015 Salı

O'nu Aldat


 Bu kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyorum. Keşke akşamdan kalmalığımdan olsa ama değil, son çektiğim dumandan olsa ama değil. Gözlerini yarım kapat, yarım açık kalsın. Güneşin batışını izle ama puslu olsun. İçten içe güzel uyan ama iç karartıcı olsun günün. İşte öyle kötü. Aslında harika hissediyorum ama bu kadar kötü hissettiğimi de hatırlamıyorum.

 Ne var biliyor musun gülüşünde? Gülüşünde dalga geçiş var, gülüşünde asimetri var yandan yandan, gülüşünde karşındakini tanımayış var. Karşındaki de ben ha, diğer yenilerin değil ki... Hayatını çıkışı olmayan noktada kaydetmiştin en son benimle birlikte, o yüzden geri dönemeyişin var. Karşında ben varım. Son sevgilin değil de ondan daha çok sevdiğin şeyin. Aslında bizde biraz birbirimizi çekiş var. Özünde hem çekiş hem de itiş var ve bazen çekemeyiş bile var. Ama yeteri kadar harlarsan ateşi, mıknatıslar da erir.


 Günahtayız biliyorsun değil mi? Karanlığın içinde ışığı ne kadar umursamasan da günahtayız. Mantığın kalbine yenik düşemiyor, yasakları çiğnediği gibi pembe pembe şişirip patlatamıyor. Kalbin de belirli bir mantığı var aslında, çarptığına yol gösteriyor ve farkında mısın bilmem; senin göğsünde ben her gün başka kaza yapıyorum.

10 Kasım 2015 Salı

Alkollüydüm, Yattım, Öldüm (ve bir ve ki ve üç).


 Dün gece biraz alkollüydüm, yattım ve rüyamda öldüğümü gördüm.
 Kendi vücudum dahil, karşımda duran kitaplıktaki kitaplardan, dibinde erimiş buzuyla birlikte karışmış tek yudum viskiye kadar her şey hafifledi bir anda.
 Gözümü kırpıştırdım. Bir, iki, üç.

 İlerisinde tek ışık, bolca kara lamba, taş kaldırımlı eski bir sokak. Gece, zifiri gece.
 Sokakta yürüyorum. Sokak, şişemden daha boş.
 Öldüğüme inanmaya çalışıyorum, hani nerede Kemal, nerede Barış abilerim, nerede Elvis, nerede dişlek Freddie?
 Pencerelerde yüzler beliriyor bir anda. Tanımıyorum ama çok yetkili kimseler olmalılar. Hemen koşup kapılarını kilitliyorlar altın anahtarlarıyla. Tamam durun, yutmayın hemen anahtarları, zorlamam ki ben sizin kapılarınızı!
 Sağ taraftaki en şatafatlı evin sahibi en en en yetkili kişi olmalı. Kötü bakışı, şişkin gözü, kaplı beyaz kılı sakalı... Pencereden daha dikdörtgen yüzüne hareket çekiyorum, ışığa doğru yürüyorum.
 Işık aslında sokak ortasında kocaman bir ateşmiş. Beslenmesine gerek olmadan yanıyor kendisi kendisin. Cehennem ateşinin küçük bir koru olmalı kesin. Durup adını bağırıyorum ateşe, e gelmiyor sesin? Ha pardon, sen söndün, zaten kifayetsiz muhterissin.
 Açıkça söyleyeyim mutluluktan biraz güldüm orada. Güldüm. Bir, iki, üç.

 Biraz yaşlanmış, sonra viskiyle ıslanmış, haliyle de biraz paslanmış bir sokak burası. Yanmayı bırak, karanlığı kendinden saçan lambaların altında güven aramak herkese saçma gelir. Hele ki zaman kavramının esen yelle birlikte haddinden fazla ilerlediği bu sokakta. Yel de ne yel, çok sağlam. Demir kapılar amerikanvari bar kapıları gibi çarpışıyor şiddetinden, utanmasa cehennemin kor ateşini söndürecek terbiyesiz zaman hiddetinden. Bi' dakika ya, o kapılar kilitli değil miydi az önce zaten?

 Aklımda bir şarkı almış başını gitmiş, nakaratını belki on kere geçmiş. İsimsiz bir hayalet değil de Sezen söylese etkisi kafadan çift dikiş.
 Arkadan biri bana sesleniyor, kafamdaki şarkıyı kapatıp ona dönüyorum, dönerken de başımı almış düşünüyorum, lan hani boştu bu sokak!?
 - Aaa siz o'sunuz, ne hoş retro yüzünüz, severdim sizi de görmezdi gözünüz, nereden denk düştü de benimle birlikte öldünüz?
 Gülümsedi. En taş hemşireye taş çıkartacak bir şşşh işareti yaptı sol eliyle, "bekle biraz" dedi. Sağ elindeki karaltılı şeyi bana doğrulttu, az önce işaret yaptığı eliyle karaltılı şeyin üstündeki mekanizmayı kendine doğru çekti.
*çk-çk

Sürgüyü nazikçe çekmiş, namlu yatağına mermiyi sürmüştü, "keşke bununla değil de revolverle gelseydiniz, hem yüzünüz kadar retro bir ürün, hem de maksat şanımız yürüsün".
*PAT*

Dün gece biraz alkollüydüm, yattım ve rüyamda iki kez öldüğümü gördüm. İkincisinde üçe kadar sayan kimse olmamıştı.

Çok yaşa sekülarizmin ATASI ...



Ulu Önder ATATÜRK, milli mücadele sonrası sağlanan başarının asla yeterli olmadığını düşünerek, bir benzerinin dahi yapılması çok güç hatta imkansız olan bir çok devrimler gerçekleştirmiştir. Atamızın Türk ulusuna en büyük hediyesi Türkiye Cumhuriyetini kurması olmuştur. Tanzim ederek hayata geçirdiği devrimler ile Türk ulusuna çağ atlatmış. Türkiye Cumhuriyetinin dünya devletleri arasında saygın bir duruma yükselmesine vesile olmuştur. Kısa yaşamına bir çok başarı sığdırmış olan ve memleketi için yaşamının son anına hizmet etmiş bu büyük lider; "Benden sonra beni benimsemek isteyenler bu temel mihver üzerine akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar" diyerek kurduğu Cumhuriyete sahip çıkılmasını ve bunun ise çok çalışarak ilimde ileri seviyelere çıkılması durumunda gerçekleşeceğini belirtmiştir.

Bu yüzdendir ki ,10 Kasımlar ulusça içinde bulunduğumuz mateme rağmen; Atatürk fikirlerinin en iyi şekilde anlaşılarak tatbik edileceği günler olarak kalmalıdır. Her seferinde O'nu daha iyi anlayarak, düşüncelerinden en üst seviyede yararlanarak, ilmin ve fennin doğrultusunda ülkemiz ve ulusumuz için daha iyi neler yapabiliriz sorusuna cevaplar armalı ve vakit kaybetmeden işe koyulmalıyız.

Her 10 Kasım atmosferinin ruhumuzda oluşturduğu kaçınılmaz hüzne rağmen, taşıdığı anlam bakımından bu günün büyük bir gün olduğu az önce yaptığım kısa açıklamadan da daha iyi anlaşılacaktır. Bu nedenlerle O'nun izinde yürüyen ve ulaştığı noktayı daha da ileriye taşıyacak bir kuvvetin varlığını damarlarındaki asil  kanda hissetmekte olan Türk evladı(günümüzde sayımız az olsa da), kendisinden beklenen başarıyı elde etmektedir ve etmeye de devam edecektir.



                                                                    " O, kişisel kazanç ve ün peşinde koşan bir diktatör değil,                                                    gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmaya uğraşan bir kahramandı."
                                                                                       
                                                                                                                 - Alman Prof. Walter Wriht Jr.











4 Kasım 2015 Çarşamba

Seçim sonrası Yeni Türkiye...

Manzaraya bakın : 

Dakika bir gol bir: Eski başkan yardımcısı Ali Babacan  "Asgari ücret 1.300 TL olacak demedik"  dedi :)
              
MHP'nin tabanının eriyip akepeye kaptırdığını gördük.

Mafya reisi (bu kelimeyi oldum olası sevmem) miting yaptı, oy istedi "yoksa oluk oluk kan akacak" diye tehdit etti, şu an özgür. Kan akmasın diye haber yapan gazeteciler tutuklu. 
                  
Yaylaları talan edilen Karadeniz bölgemiz yine ful akepe çekti !!  Herhalde kendileri de talan etmek istiyorlar.

Mübadele talep ediyorum. Madem o kadar seviyorlar Avrupa'da akepeyi, oy verenler buraya gelsin, biz oraya gidelim !!

Otuz bin(30,000) kız çocuğu okulunu bırakmış!!! şimdiden. Hayırlı olsun.

Bin lira maaş alıp üç çocuk ile kira ödüyor, "istikrar sürsün diyor". Sürsün a.. İstikrarın ebedi olsun.           
  
Velhasıl faşizmin ayak sesleri, saraydan statlara, gazete bürolarından, iş merkezlerine yayılmışken, çoğu muhafazakar olan seçmen işin kolayına kaçtı. Bundan sonra seçimlerinin bedeline katlanırlar.İşin kötüsü biz de katlanacağız.

                                                                  *****

Manzaraya bakın:

Oy kullanımı 17:00 de bitiyor, saat 19:00'u gösterdiğinde herkeste bir umutsuzluk, kaybetmişlik. 
Aslında muhalefet partilerden bir yetkili çıkıp" yahu bu kadar çabuk sayım nasıl yapılır, hile-hurda var", seçmen sayısı-kullanılan oy sayısı tutarsızlığına, "bu nedir?" demedi ya, orada kaybedildi seçim. 

                                                                  *****

Seçimin tartışmasını yapmak iyi güzel de beş ayda ölen asker, polis, sivil, Türk, Kürt 400 İNSANI ne yapacağız?
Şaka değil ki bu, 400 İNSAN!!

                                                                   *****

Türkiye karanlık bir geleceğe kapılarını açmıştır. Karanlıkta bunların pelerini gibidir. O pelerini 
yırtmak lazım. Zor olsa da bunu başaracağımıza inanıyorum. Çünkü hiç bir saltanat ebediyen sürmemiştir. Elbet bu karanlık günlerde geçecek, biraz sancılı olsa da .

                                                                   *****

Sözlerimi; Türk gazeteci, şair, yazar, siyasetçi ve Türkiye eski başbakanlarından MUSTAFA BÜLENT ECEVİT'i  ölümünün dokuzuncu yılında özlemle ve saygıyla anarak bitirmek isterim. 



                                                                     "En büyük savaş, cahilliğe karşı yapılan savaştır."
                                                                                                 - MUSTAFA KEMAL ATATÜRK


Benimle Kal





Keşfetmeyi sever küçükken her çocuk. Gitmesi için izni olmayan yerlere gider izinsiz, sevinir. Hiç işine yaramayacağını sonradan öğreneceği saçma bir şey bulur çocuk, sevinir. Dostları vardır onunla her şeyi yapabilecek, sınırları birlikte aşabilecek, sevinir.


Daha sonraları unutur çocuk. Keşfetmeyi unutur, bulmayı unutur, dostlarını unutur ve sevinmeyi de. Çocuğun daha önemli işleri vardır artık, o saf ruhunu kirletmek gibi.


Keşfetmeye çalışmaz; gideceği yere en kısa nereden giderim diye düşünür, eskiden üstünde karınca yuvalarını bile incelediği yollarda.


Bulmaya uğraşmaz; yararı olmayacağını düşündüğü şeylerin gereksiz olduğunu bildiğinden.


Dostları yoktur artık onun; her şeyi tek başına halledebileceğine inandığından, yararı olmayan insanları hayatına katmamayı öğrendiğinden.


Benimle kal çocukluğum, benimle kal sevincim.


30 Ekim 2015 Cuma

1 Kasım "On Lâche Rien"

             
 Durup bir düşünsek ya... Siyasi düşüncemizi, siyasi temellerimizi bir kenara bırakıp. Merak etmeyin sadece 5 dakikalığına bırakın diyorum.Şu an Türkiye’ye ne yapmaya çalışıyorlar? Şu an Türkiye’yi ne kurtarır? Şu an tüm bu kargaşa bu kaybolan canlara karşı durabilecek güçlü bir Türkiye olabilmemiz için ne gerekiyor? Ülkenizin en azından daha az can kaybetmesi için siz siyasi fikirlerinizden bir kerelik fedakârlık yapabilir misiniz? Askerlerimiz canlarını feda ederken, biz de bir şeyleri değiştirebilecek bazı fedakârlıklar yapamaz mıyız dersiniz? Sadece ülkeyi düşünün istiyorum, belki kurtuluş olarak gördüğünüz bu değil. Anlıyorum da sevmediğinize kurtuluş denmesi bile ağırınıza gidiyor olabilir. Ama bu olmazsa bizi bu kargaşadan kurtarabilecek en iyi senaryo ne? Var mı? Lütfen sadece düşünün, böyle düşünüp kendilerine ters olmasına rağmen HDP’ye oy verenler bizi karmaşaya sürükleyebildiler. Belki yine biz değiştiririz. Ne dersiniz?
Ve ben derim ki; 1 KASIM YENİ BİR DOĞUŞ OLSUN!


-KISACAGÖK

28 Ekim 2015 Çarşamba

CANIMIZ CUMHURİYET






Kalplerin bayrak, bayrak gerildiği,
Zaferin demet, demet derildiği,
Uğrunca ne canların verildiği,
Gün bugün.
KUTLU OLSUN EY MİLLET,
CANIMIZ CUMHURİYETİN 92. YILI.



13 Ekim 1923'de Ankara başkent ilan edildikten sonra Atatürk; egemenliğin ulusa dayandığı bir sistem olan Cumhuriyet yönetiminin ilanı için hazırlıklar yapmaya başlamış,28 Ekim 1923 akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya'da yemeğe çağırmıştır. Onlara, "Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz." demiştir.29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan "Cumhuriyet" önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verdi. Meclis dünya tarihinde gelmiş geçmiş en iyi yönetim şekli olan önergeyi kabul etti. Böylece, Türkiye devletinin yönetimi biçimi "CUMHURİYET" olarak, adı "TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ" olarak belirlendi.(Günümüzde bazı kesimin zoruna gitse de) 
Atatürk, kurulan Türkiye Cumhuriyetinin, ilk "Cumhurbaşkanı" oldu. Cumhuriyetin ilanı, yurtta sevinç ve coşku ile karşılandı. Çünkü Cumhuriyet, seçme özgürlüğü; çünkü Cumhuriyet eşitlik demekti. Ülkemiz Cumhuriyete Kurtuluş Savaşında kazanılan başarı ile kavuştu. Cumhuriyetten önce vatanımız Osmanlı Devleti iken yönetim padişahın elindeydi. Halkın padişahı seçme gibi bir yetkisi yoktu.
Günümüzde her ne kadar "Cumhuriyet" olgusu yok edilmeye çalışılsa da, bu amaçlarına ulaşamayacaklarına canı gönülden inanıyorum.
1 Kasım seçiminin arifesinde canımız Cumhuriyetimizi düşünerek sandığa gitmeniz dileğiyle,



Bilinçli seçimler…

22 Ekim 2015 Perşembe

"Acele Edin ve Defolup Gidin.."


...'Oturumunuzu sonlandırmaya geldim , meclisi yaptığınız her icraat ile kirletmenize ve şerefsizleştirmenize artık kalıcı bir son vermeye geldim, siz ki fitneci , fesatçı ,meclis üyeleri ,siz ki iyi bir hükümet olmak dışındaki her şey !!
Kiralık sefil yaratıklar ,zavallılar ,ülkenizi en küçük bir şahsi çıkar adına satılığa çıkaranlar, Judas gibi bir kaç kuruş için Tanrı'ya ihanet edenler ,içinizde bir parça da olsun erdem kalmadı mı?
Bir parça vicdan da mı yok ?
Atım kadar bile dindar değilsiniz!
Altın sizin yeni Tanrı'nız olmuş!
Satılığa çıkarmadığınız bir değer de kalmadı..
Ulusunuzun adına iyi bir şey düşünemez misiniz?
Sizi çıkarcı sürüsü bulunduğunuz bu kutsal meclisi ,o varlığınızla kirletiyorsunuz!
Tanrı'nın kutsadığı bu meclisi ahlak yoksunu davranışlarınızla hırsızların ini haline
çevirdiniz!
Halkın size verdiği yetkiyi kötüye kullandınız.
Siz ki ,halkın umutsuz dertlerine çare olmalıydınız ,kendiniz halka en büyük dert kaynağı oldunuz!
Ama ülkeniz beni asırlardan beri temizlenmemiş bu ahırı temizlemeye çağırdı!
Şimdi derhal defolun!!!
Acele edin rüşvetin köleleri!!!
Acele edin ,gidin ! Süslü saltanat eşyalarınızı alın ve defolup gidin!'...

YUKARIDAKİ SÖYLEVİN SÖZLERİ,TARİHTE DEMOKRASİNİN BEŞİĞİ DİYE BİLİNEN İNGİLTERE'DE GEÇMİŞTİR.

Bu sözleri sarf eden kişi,1653 senesinin 20 nisan günü ,meclis çatısı altında kükreyerek nutuk atan General OLİVER CROMWELL isimli ,sadece ülkesinin çıkarlarını kollayan yurtsever bir generaldi.

....Ve bu nutuk tarihi şekillendiren 50 söylevden biri sayılıyor.'-


Pardon siz ne sanmıştınız?.. 
1 Kasım seçimleri yaklaşırken yıllar önce okuduğum bu söylevi paylaşmak istedim sizlerle.
Umarım Türk halkı da bu söylev tarzı bir eylemi önümüzdeki seçimde gösterir . 

Bilinçli seçimler.