10 Kasım 2015 Salı
Alkollüydüm, Yattım, Öldüm (ve bir ve ki ve üç).
Dün gece biraz alkollüydüm, yattım ve rüyamda öldüğümü gördüm.
Kendi vücudum dahil, karşımda duran kitaplıktaki kitaplardan, dibinde erimiş buzuyla birlikte karışmış tek yudum viskiye kadar her şey hafifledi bir anda.
Gözümü kırpıştırdım. Bir, iki, üç.
İlerisinde tek ışık, bolca kara lamba, taş kaldırımlı eski bir sokak. Gece, zifiri gece.
Sokakta yürüyorum. Sokak, şişemden daha boş.
Öldüğüme inanmaya çalışıyorum, hani nerede Kemal, nerede Barış abilerim, nerede Elvis, nerede dişlek Freddie?
Pencerelerde yüzler beliriyor bir anda. Tanımıyorum ama çok yetkili kimseler olmalılar. Hemen koşup kapılarını kilitliyorlar altın anahtarlarıyla. Tamam durun, yutmayın hemen anahtarları, zorlamam ki ben sizin kapılarınızı!
Sağ taraftaki en şatafatlı evin sahibi en en en yetkili kişi olmalı. Kötü bakışı, şişkin gözü, kaplı beyaz kılı sakalı... Pencereden daha dikdörtgen yüzüne hareket çekiyorum, ışığa doğru yürüyorum.
Işık aslında sokak ortasında kocaman bir ateşmiş. Beslenmesine gerek olmadan yanıyor kendisi kendisin. Cehennem ateşinin küçük bir koru olmalı kesin. Durup adını bağırıyorum ateşe, e gelmiyor sesin? Ha pardon, sen söndün, zaten kifayetsiz muhterissin.
Açıkça söyleyeyim mutluluktan biraz güldüm orada. Güldüm. Bir, iki, üç.
Biraz yaşlanmış, sonra viskiyle ıslanmış, haliyle de biraz paslanmış bir sokak burası. Yanmayı bırak, karanlığı kendinden saçan lambaların altında güven aramak herkese saçma gelir. Hele ki zaman kavramının esen yelle birlikte haddinden fazla ilerlediği bu sokakta. Yel de ne yel, çok sağlam. Demir kapılar amerikanvari bar kapıları gibi çarpışıyor şiddetinden, utanmasa cehennemin kor ateşini söndürecek terbiyesiz zaman hiddetinden. Bi' dakika ya, o kapılar kilitli değil miydi az önce zaten?
Aklımda bir şarkı almış başını gitmiş, nakaratını belki on kere geçmiş. İsimsiz bir hayalet değil de Sezen söylese etkisi kafadan çift dikiş.
Arkadan biri bana sesleniyor, kafamdaki şarkıyı kapatıp ona dönüyorum, dönerken de başımı almış düşünüyorum, lan hani boştu bu sokak!?
- Aaa siz o'sunuz, ne hoş retro yüzünüz, severdim sizi de görmezdi gözünüz, nereden denk düştü de benimle birlikte öldünüz?
Gülümsedi. En taş hemşireye taş çıkartacak bir şşşh işareti yaptı sol eliyle, "bekle biraz" dedi. Sağ elindeki karaltılı şeyi bana doğrulttu, az önce işaret yaptığı eliyle karaltılı şeyin üstündeki mekanizmayı kendine doğru çekti.
*çk-çk*
Sürgüyü nazikçe çekmiş, namlu yatağına mermiyi sürmüştü, "keşke bununla değil de revolverle gelseydiniz, hem yüzünüz kadar retro bir ürün, hem de maksat şanımız yürüsün".
*PAT*
Dün gece biraz alkollüydüm, yattım ve rüyamda iki kez öldüğümü gördüm. İkincisinde üçe kadar sayan kimse olmamıştı.
Çoook iyi... Atatürk için mi bu yazı?
YanıtlaSilHayır, sadece kafamda canlandırdığım bir karakter aslında. Fakat fazlasıyla hayali kurgu öğeleri barındırdığı için herkes kendi kafasındaki şeyleri görüyor hikayede. Aslında istediğim de bu, puslu bir öyküyü her hayalgücünde farklı biçimlere büründürmek. Ayrıca güzel yorumun için de çok teşekkür ederim Mickey, umarım yazılanlar hoşuna gitmeye devam eder.
Sil