6 Mayıs 2016 Cuma

Dar Gömlek ve Lanet Olasıca Kapıcı


Neredeyse bütün dandik kısa filmler aynı sahneyle başlar -karakter uyanır, yataktan kalkar-. Çok sıkıcı bir giriş değil mi? Her gün milyarlarca insanın yaşadığı boktan bir olayı neden daha ilk sahneden koyuyorsun ki önümüze, çok mantıksız. Fakat bu hikaye de öyle başladı. Son derece sıkıcı, hepinizin her gün defalarca yaşadığı şekilde uyandım, yataktan kalktım. Kimse size bu hikayenin normal bir dandik hayattan daha heyecanlı olacağını söylemedi.

 Tamam uyandım ama hemen kalkmadım onu itiraf edeyim.. Hiç kalkasım olmadığı zamanlardan biriydi. Başıma gelmesinden korktuğum şeyler vardı. Belki kapıcı gazeteyi getirmemişti henüz belki de ekmekler bayatlamıştı ve belki kapıcı hem gazeteyi hem taze sıcak ekmeği getirmeyi unutacaktı gaddemit! Başıma bu tarz bir aksilik gelmesini beklediğim için kalkamadım yataktan. Önce telefondan sağa sola biraz like attım, gerekli yerlere kalpçikler daha gerekli yerlere retweetler serpiştirdim. Kapıcımızın olmadığı aklıma geldiğinde sinirli bir şekilde fırladım yataktan, başlardım böyle apartmana ben.

 Özel bir gün değildi, sıradanlıkta tavan yapan bir gündü. Karnımın acıktığını ve gömleğe ihtiyacım olduğunu hatırladım. Kahvaltı hazırlamaktansa gider gömlek alırdım. Kimse kimsenin tercihini sorgulamamalı bence. Kiminin önceliği gömlektir kiminin az yağlı beyaz peynir. Ben kaşar peynir sevdiğim için hiç tartışmaya girmeden çektim kapıyı çıktım. Gömlek almaya gidiyordum. Gömlek almaya gittim. Denediğim gömlek küçük gelince kendimi olaya fazla vermemiş olmalıyım ki reyon görevlisi kıza "bu gömlek keçi mi inek mi, varsa yarım kalıp öbüründen yap bana" dedim. Saçmaladığımın farkına kısa sürede varıp toparlamaya çalıştım "ahaha şaka ya şaka ben kaşar seviyorum" dedim. İyice sıvamıştım. Bu durumu hiçbir şekilde lehime çeviremeyeceğimin farkına kısa sürede vardım. Kız ne tür bir sapık olduğumu anlamaya çalışırken afallamış olduğundan bunu fırsat bilip koşmaya başladım. Planım kimse olayı çakızlamadan mağazadan koşarak uzaklaşmaktı. Yeterince hızlı olursam belki bir Van kahvaltıcısına kadar koşup çeşit çeşit birbirinin aynısı peynirlerle kahvaltı bile yapabilirdim. Evet planım tam olarak buydu, depara kalktım.

 Mağazanın kapısından henüz bir kaç dripling uzaklıktayken arkamdan deparlamış göbekli güvenlik görevlisini görmemin de etkisiyle planımda bazı noktaları atlamış olduğumun farkına vardım. Hızımdan gömleğin etiketi flip flip boynuma vururken arka planda mağazanın alarmı caddeyi inletiyordu. Daha önce de söylemiştim, başıma gelmesinden korktuğum şeyler vardı ve işte gelmişti. Çevredeki insanların meraklı bakışlarının altında olabildiğine hızlı koşuyordum, artık geri dönüşüm yoktu. Gömleğin etiketi boynuma her vurduğunda kendimi sürekli kırbaçlanan ve küçümen jokeyi üzerinden atmaya çalışan bir arap atı gibi hissediyor daha da hızlanıyordum. Bir an araplardan tiksindiğimi hatırlayıp bu düşüncemi dopingli bir ingiliz atı olarak sürdürmeye karar verdim. Koştum, ufka doğru. Koştum, nefesim bitene kadar koştum. Artık dilim damağıma yapışmıştı ki göbekli güvenlik görevlisine doğru arkaya bakmayı akıl ettim. Çok akıllıyımdır. Kendisinin peşimi bıraktığını ve etraftan kendini kahraman sanıp beni yakalamaya yeltenen biri olmadığını kendime güzel bir dille anlattıktan sonra durdum. Şöyle bir ceplerimi yokladım cüzdan ve telefon için. Hiçbiri yolda düşmemişti iyiydi, güzeldi. Gömleğin bir düğmesinin koptuğunu gördüm, olsundu, kopsundu, dikilirdi. Şöyle bir gömleğin yakalarını düzeltmeye yeltendiğimde elime çarpan etikete atarlandım "lan sskrigit" diye bağırdım ve koparıp yere attım.

 Bir kaç defa derin derin soluyup nefesimi düzeltmeye çabaladım, tekrar arkama baktım kolaçan hesaabı. Evden çıkarken üzerimde olan t-shirtü mağazanın deneme kabininde unuttuğum aklıma geldi. Geri dönüp t-shirtü almak üzerine bir salaklık yapacaktım ki sokağın karşı tarafından birkaç höykürüş geldi:
-abiii
-abiiiğ
-abiiiğee
Kafamı çevirdiğimde okulun demirlerine kafalarını sokmuş bir avuç ortaokul bebesi gördüm. Kaşlarımı çattım "ne var lan" şeklinde el kol yaptım.
-aaağbiiie tobu adsana
-ağbii tooop
diye bağrışarak park halindeki bir arabanın altını gösteriyorlardı çitoslu parmaklarıyla. Halkının kefen giymiş yalaka kısmını selamlayan bir başbakan edasıyla bir elimi göğsüme koyup diğer elimi havaya kaldırdım "tamam bendee çocuklar" hareketi yaptım. Bu hareketi yaparken gömleğin başka bir düğmesi daha kendini özgürlüğe doğru fırlattı. Gömleğin küçük olduğunu reyon görevlisi kıza söylemiştim işte, haklıydım.

 Topun altına kaçtığı arabaya doğru yürüdüm. Arabanın yanına gelince topun kolayca alınamayacak bir uzaklıkta olduğunu anladım arkamı dönüp çocuklara bağırdım:
+Hangi kazma attı lan bunu buraya, gelin kendiniz alın yatamam şimdi yere!
Çocuklar ne kadar ciddi olduğumu bakışlarımdan anlamışlardı. İçlerinden biri "gömleği güzel janti abim, hadi abim, abilerin kralıı" diyip beni gaza getirmeye çalıştı. Çabuk gaza gelmezdim. O sırada aynı eleman diğerlerini örgütleyerek hepsinin bana alkış tutmasını ve bana tezahurat yapmasını sağladı:
-krall ağbii, kral ağbi olley!
İki elimle hayranlarıma "tamam tamam" şeklinde işaret yaparken yere uzanıp topu arabanın altından almaya hazırlanıyordum ve bağırdım.
+Yalnız varrya kendinizi satsanız ödeyemezsiniz bu gömleğin parasını!!!
Haklıydım, ödeyemezlerdi.

 Ayağımla topu çekiştirmeye çalışırken aklıma bir çok anı canlandı. Kendimi çocukların yanında gördüm, aynı şeyleri ben de yaşamıştım. Okulun bahçesinden dışarı kaçırdığımız topları göbekli ve çabuk gaza gelen amcalardan geri atmalarını isterdik. Neredeyse hepsi de gaza gelip topu havaya diker ve bambaşka saçma noktalara atmayı başarırlardı. Rivayet odur ki topu okulun bahçesine geri atmayı başaran amcalara cennetten şarap nehirler akan altı yüz atmış altı dönüm toprak, Russian Instutue'den üç yüz otuz üç huri bahşedilir. Topu sonunda dışarı çeldiğimde zamanın akışı yavaşladı ve kendimi çelişkiler yumağında buldum. Topu çocuklara hangi teknikle atacağımın kararını hemen vermem gerekiyordu. Elle atsam kendimden beklenmeyecek bir eziklik örneği olacaktı, topu diksem ve istediğim yere ulaştıramasam... İçim içimi kemiriyordu. Zaman normal akışına geri döndüğünde topu bir elime aldım, diğer elimle de eşortmanım ve gömleğimin üzerindeki tozları silkeledim. O ana kadar gömleği eşortmanın üstüne giydiğimin farkına varmamıştım. Gerçekten gözalıcı bir görüntüydü. Bu sırada alkışlar ve tezahuratlar yükselmeye başladı:
-ooooo ağbi buraya ağbi buraya, ağbi burayaaa, ağbi burayaaa
-vur vur inlesin, karşı kolej dinlesin
-ooooooo...
Bu sırada kararımı vermiştim. Sağ ayağımı öne attım, elimdeki topu hafifçe havalandırıp müthiş sol ayağımnan topu bahçeye doğru diktim. Zaman tekrar yavaşladı, tezahurat sesleri kalınlaşarak "ooo" şeklinden "ooooley" şeklinde dönüştü. Top ilerledi, yükseldi, ilerledi, yükseldi. Okulun bahçe demirlerine ulaştı, çocukların kafalarını aralarına soktuğu demirin hizasına kadar yükseldi. Çocukların gözleri ve kafaları artık yukarıya doğru bir ivme kazandı, başaracaktım. Küçüklüğümdeki o ezik amcalar gibi olmayacaktım, arkamdan dalga geçilmeyecekti. Bu tüm insanlığın yaşaması ve aşması gereken bir eşikti. Başaranlar ödüllerin en ulusunu almaya hak kazanacaktı. Force kullanırmışçasına iki elimle topa yön verir gibiydim, ulvi bir an yaşıyordum. Yüksel eyy top, yüksel. Top yükseldi, yükseldi ve çocukların okuldan kaçmasını önlemek için demirlerin üzerine gerilmiş jiletli tellerin arasına girdi. Topu delen jiletler kıdemli bir Bağcılarlı gencin kolundaki façalar kadar açık seçik gözüküyor, toptan çıkan havanın sesi coşkuyu bastırıyordu. Ellerim havada, tezahuratlar yarıda kaldı. Zaman normale döndüğünde elebaşı olan gaza getirimci çocuk hariç hepsi şaşkınlık ve üzüntüyle karışık kafalarını demirlerin arasından çektiler. Kendi aralarında belli ki bana laf söylüyorlardı. Hemen nasılda dönmüşlerdi, satmışlardı kral ağbilerini, Bunlardan adam olmazdı. Başı demirlerin arasında sabit kalakalmış elebaşı çocuk seslendi,
"aaağbii" dedi, "senin ben gömleğine sıçim"
Bozuntuya vermedim, "seni müdürüne şikayet ederim lan" diye gider yaptım parmağımı sallayarak. Okulun kapısına doğru adım atıyormuş gibi bir fake attım, yemedi, gıdım hareket etmedi o demirlerin arasından. Geleceğini jiletli tellerin arasında bırakmış gibi topa bakıyordu. O an içimden gömleği çıkartıp imzalayarak çocuğa fırlatmak geçti. Kendimi hemen bu dürtüden uzaklaştırdım. Daha önce de söylemiştim, başıma gelmesinden korktuğum şeyler vardı ve işte gelmişti. Gömleğimi de verirsem benliğimden geriye ne kalırdı ki...

 Olay mahallinden uzaklaşırken hayatımda gömlek ve peynirden daha önemli sorunlar olduğunun farkında vardım. Bu sorunların hepsini tek seferde çözmek için yapılacak en doğru hamleyi yapacaktım. Kapıcısı olan bir apartmana taşınacaktım.

1 yorum:

  1. Blogum Harika etkinliği ile siz de blogunuzla kazanmaya aday olun. Web sitenizi tanıtın, promosyon ve ödüller kazanın. Sponsorlarımızın desteği ile bloglar arası etkinlik yarışmamızı 2017 yılı içerisinde bu ay sonuna kadar düzenliyoruz; şimdi siz de harika bloglar dünyasına katılın, yeni yıla ödülle girip markalaşın.

    Web: http://www.blogumharika.com
    Mail: iletisim@blogumharika.com

    YanıtlaSil