27 Kasım 2015 Cuma

Hayat...





Hayat;
Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
Güven,mutluluk,şefkattir.
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır

Hayat çetele tutmak değildir...
Hayat;
Seni kaç kişinin aradığı ,kiminle çıktığın ,çıkıyor olduğun veya çıkacağın demek de değildir.
Kimi öptüğün, hangi sporu yaptığın, kimlerin seni sevdiği de değildir.
Hayat, ayakkabıların, saçın, derinin rengi de değildir.
Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğin de değildir.
Aslında hayat; notlar, para, giysiler, girmeyi başardığın yada başaramadığın okullar da değildir.
Hayat; kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
Kendin için neler hissettiğindir.
Güven, mutluluk, şefkattir.
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.
Hayat; Kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir.
Ne dediğin ve ne demek istediğindir.
İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir.
Her şeyden önemlisi hayatı, başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir.
İşte hayat bu seçimden ibarettir.
İnsanların en acizi dost edinmeyen, ondan daha acizi ise dost kaybedendir.

Hayat parçalarını yanlış koyduğumuz kocaman bir puzzle. 


                                                                                            "Hayat çatlak bardaktaki suya benzer.
                                                                                                        içsen de tükenir içmesen de. 
                                                                                              Bu yüzden hayattan tat almaya bak. 
                                                                                                         Çünkü yaşasan da bitecek                                                                                                                                  yaşamasan da. "

                                                                                                           - Neyzen TEVFİK 


                                                                                           

24 Kasım 2015 Salı

O'nu Aldat


 Bu kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyorum. Keşke akşamdan kalmalığımdan olsa ama değil, son çektiğim dumandan olsa ama değil. Gözlerini yarım kapat, yarım açık kalsın. Güneşin batışını izle ama puslu olsun. İçten içe güzel uyan ama iç karartıcı olsun günün. İşte öyle kötü. Aslında harika hissediyorum ama bu kadar kötü hissettiğimi de hatırlamıyorum.

 Ne var biliyor musun gülüşünde? Gülüşünde dalga geçiş var, gülüşünde asimetri var yandan yandan, gülüşünde karşındakini tanımayış var. Karşındaki de ben ha, diğer yenilerin değil ki... Hayatını çıkışı olmayan noktada kaydetmiştin en son benimle birlikte, o yüzden geri dönemeyişin var. Karşında ben varım. Son sevgilin değil de ondan daha çok sevdiğin şeyin. Aslında bizde biraz birbirimizi çekiş var. Özünde hem çekiş hem de itiş var ve bazen çekemeyiş bile var. Ama yeteri kadar harlarsan ateşi, mıknatıslar da erir.


 Günahtayız biliyorsun değil mi? Karanlığın içinde ışığı ne kadar umursamasan da günahtayız. Mantığın kalbine yenik düşemiyor, yasakları çiğnediği gibi pembe pembe şişirip patlatamıyor. Kalbin de belirli bir mantığı var aslında, çarptığına yol gösteriyor ve farkında mısın bilmem; senin göğsünde ben her gün başka kaza yapıyorum.

10 Kasım 2015 Salı

Alkollüydüm, Yattım, Öldüm (ve bir ve ki ve üç).


 Dün gece biraz alkollüydüm, yattım ve rüyamda öldüğümü gördüm.
 Kendi vücudum dahil, karşımda duran kitaplıktaki kitaplardan, dibinde erimiş buzuyla birlikte karışmış tek yudum viskiye kadar her şey hafifledi bir anda.
 Gözümü kırpıştırdım. Bir, iki, üç.

 İlerisinde tek ışık, bolca kara lamba, taş kaldırımlı eski bir sokak. Gece, zifiri gece.
 Sokakta yürüyorum. Sokak, şişemden daha boş.
 Öldüğüme inanmaya çalışıyorum, hani nerede Kemal, nerede Barış abilerim, nerede Elvis, nerede dişlek Freddie?
 Pencerelerde yüzler beliriyor bir anda. Tanımıyorum ama çok yetkili kimseler olmalılar. Hemen koşup kapılarını kilitliyorlar altın anahtarlarıyla. Tamam durun, yutmayın hemen anahtarları, zorlamam ki ben sizin kapılarınızı!
 Sağ taraftaki en şatafatlı evin sahibi en en en yetkili kişi olmalı. Kötü bakışı, şişkin gözü, kaplı beyaz kılı sakalı... Pencereden daha dikdörtgen yüzüne hareket çekiyorum, ışığa doğru yürüyorum.
 Işık aslında sokak ortasında kocaman bir ateşmiş. Beslenmesine gerek olmadan yanıyor kendisi kendisin. Cehennem ateşinin küçük bir koru olmalı kesin. Durup adını bağırıyorum ateşe, e gelmiyor sesin? Ha pardon, sen söndün, zaten kifayetsiz muhterissin.
 Açıkça söyleyeyim mutluluktan biraz güldüm orada. Güldüm. Bir, iki, üç.

 Biraz yaşlanmış, sonra viskiyle ıslanmış, haliyle de biraz paslanmış bir sokak burası. Yanmayı bırak, karanlığı kendinden saçan lambaların altında güven aramak herkese saçma gelir. Hele ki zaman kavramının esen yelle birlikte haddinden fazla ilerlediği bu sokakta. Yel de ne yel, çok sağlam. Demir kapılar amerikanvari bar kapıları gibi çarpışıyor şiddetinden, utanmasa cehennemin kor ateşini söndürecek terbiyesiz zaman hiddetinden. Bi' dakika ya, o kapılar kilitli değil miydi az önce zaten?

 Aklımda bir şarkı almış başını gitmiş, nakaratını belki on kere geçmiş. İsimsiz bir hayalet değil de Sezen söylese etkisi kafadan çift dikiş.
 Arkadan biri bana sesleniyor, kafamdaki şarkıyı kapatıp ona dönüyorum, dönerken de başımı almış düşünüyorum, lan hani boştu bu sokak!?
 - Aaa siz o'sunuz, ne hoş retro yüzünüz, severdim sizi de görmezdi gözünüz, nereden denk düştü de benimle birlikte öldünüz?
 Gülümsedi. En taş hemşireye taş çıkartacak bir şşşh işareti yaptı sol eliyle, "bekle biraz" dedi. Sağ elindeki karaltılı şeyi bana doğrulttu, az önce işaret yaptığı eliyle karaltılı şeyin üstündeki mekanizmayı kendine doğru çekti.
*çk-çk

Sürgüyü nazikçe çekmiş, namlu yatağına mermiyi sürmüştü, "keşke bununla değil de revolverle gelseydiniz, hem yüzünüz kadar retro bir ürün, hem de maksat şanımız yürüsün".
*PAT*

Dün gece biraz alkollüydüm, yattım ve rüyamda iki kez öldüğümü gördüm. İkincisinde üçe kadar sayan kimse olmamıştı.

Çok yaşa sekülarizmin ATASI ...



Ulu Önder ATATÜRK, milli mücadele sonrası sağlanan başarının asla yeterli olmadığını düşünerek, bir benzerinin dahi yapılması çok güç hatta imkansız olan bir çok devrimler gerçekleştirmiştir. Atamızın Türk ulusuna en büyük hediyesi Türkiye Cumhuriyetini kurması olmuştur. Tanzim ederek hayata geçirdiği devrimler ile Türk ulusuna çağ atlatmış. Türkiye Cumhuriyetinin dünya devletleri arasında saygın bir duruma yükselmesine vesile olmuştur. Kısa yaşamına bir çok başarı sığdırmış olan ve memleketi için yaşamının son anına hizmet etmiş bu büyük lider; "Benden sonra beni benimsemek isteyenler bu temel mihver üzerine akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar" diyerek kurduğu Cumhuriyete sahip çıkılmasını ve bunun ise çok çalışarak ilimde ileri seviyelere çıkılması durumunda gerçekleşeceğini belirtmiştir.

Bu yüzdendir ki ,10 Kasımlar ulusça içinde bulunduğumuz mateme rağmen; Atatürk fikirlerinin en iyi şekilde anlaşılarak tatbik edileceği günler olarak kalmalıdır. Her seferinde O'nu daha iyi anlayarak, düşüncelerinden en üst seviyede yararlanarak, ilmin ve fennin doğrultusunda ülkemiz ve ulusumuz için daha iyi neler yapabiliriz sorusuna cevaplar armalı ve vakit kaybetmeden işe koyulmalıyız.

Her 10 Kasım atmosferinin ruhumuzda oluşturduğu kaçınılmaz hüzne rağmen, taşıdığı anlam bakımından bu günün büyük bir gün olduğu az önce yaptığım kısa açıklamadan da daha iyi anlaşılacaktır. Bu nedenlerle O'nun izinde yürüyen ve ulaştığı noktayı daha da ileriye taşıyacak bir kuvvetin varlığını damarlarındaki asil  kanda hissetmekte olan Türk evladı(günümüzde sayımız az olsa da), kendisinden beklenen başarıyı elde etmektedir ve etmeye de devam edecektir.



                                                                    " O, kişisel kazanç ve ün peşinde koşan bir diktatör değil,                                                    gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmaya uğraşan bir kahramandı."
                                                                                       
                                                                                                                 - Alman Prof. Walter Wriht Jr.











4 Kasım 2015 Çarşamba

Seçim sonrası Yeni Türkiye...

Manzaraya bakın : 

Dakika bir gol bir: Eski başkan yardımcısı Ali Babacan  "Asgari ücret 1.300 TL olacak demedik"  dedi :)
              
MHP'nin tabanının eriyip akepeye kaptırdığını gördük.

Mafya reisi (bu kelimeyi oldum olası sevmem) miting yaptı, oy istedi "yoksa oluk oluk kan akacak" diye tehdit etti, şu an özgür. Kan akmasın diye haber yapan gazeteciler tutuklu. 
                  
Yaylaları talan edilen Karadeniz bölgemiz yine ful akepe çekti !!  Herhalde kendileri de talan etmek istiyorlar.

Mübadele talep ediyorum. Madem o kadar seviyorlar Avrupa'da akepeyi, oy verenler buraya gelsin, biz oraya gidelim !!

Otuz bin(30,000) kız çocuğu okulunu bırakmış!!! şimdiden. Hayırlı olsun.

Bin lira maaş alıp üç çocuk ile kira ödüyor, "istikrar sürsün diyor". Sürsün a.. İstikrarın ebedi olsun.           
  
Velhasıl faşizmin ayak sesleri, saraydan statlara, gazete bürolarından, iş merkezlerine yayılmışken, çoğu muhafazakar olan seçmen işin kolayına kaçtı. Bundan sonra seçimlerinin bedeline katlanırlar.İşin kötüsü biz de katlanacağız.

                                                                  *****

Manzaraya bakın:

Oy kullanımı 17:00 de bitiyor, saat 19:00'u gösterdiğinde herkeste bir umutsuzluk, kaybetmişlik. 
Aslında muhalefet partilerden bir yetkili çıkıp" yahu bu kadar çabuk sayım nasıl yapılır, hile-hurda var", seçmen sayısı-kullanılan oy sayısı tutarsızlığına, "bu nedir?" demedi ya, orada kaybedildi seçim. 

                                                                  *****

Seçimin tartışmasını yapmak iyi güzel de beş ayda ölen asker, polis, sivil, Türk, Kürt 400 İNSANI ne yapacağız?
Şaka değil ki bu, 400 İNSAN!!

                                                                   *****

Türkiye karanlık bir geleceğe kapılarını açmıştır. Karanlıkta bunların pelerini gibidir. O pelerini 
yırtmak lazım. Zor olsa da bunu başaracağımıza inanıyorum. Çünkü hiç bir saltanat ebediyen sürmemiştir. Elbet bu karanlık günlerde geçecek, biraz sancılı olsa da .

                                                                   *****

Sözlerimi; Türk gazeteci, şair, yazar, siyasetçi ve Türkiye eski başbakanlarından MUSTAFA BÜLENT ECEVİT'i  ölümünün dokuzuncu yılında özlemle ve saygıyla anarak bitirmek isterim. 



                                                                     "En büyük savaş, cahilliğe karşı yapılan savaştır."
                                                                                                 - MUSTAFA KEMAL ATATÜRK


Benimle Kal





Keşfetmeyi sever küçükken her çocuk. Gitmesi için izni olmayan yerlere gider izinsiz, sevinir. Hiç işine yaramayacağını sonradan öğreneceği saçma bir şey bulur çocuk, sevinir. Dostları vardır onunla her şeyi yapabilecek, sınırları birlikte aşabilecek, sevinir.


Daha sonraları unutur çocuk. Keşfetmeyi unutur, bulmayı unutur, dostlarını unutur ve sevinmeyi de. Çocuğun daha önemli işleri vardır artık, o saf ruhunu kirletmek gibi.


Keşfetmeye çalışmaz; gideceği yere en kısa nereden giderim diye düşünür, eskiden üstünde karınca yuvalarını bile incelediği yollarda.


Bulmaya uğraşmaz; yararı olmayacağını düşündüğü şeylerin gereksiz olduğunu bildiğinden.


Dostları yoktur artık onun; her şeyi tek başına halledebileceğine inandığından, yararı olmayan insanları hayatına katmamayı öğrendiğinden.


Benimle kal çocukluğum, benimle kal sevincim.